Yaklaşık 15 aydır süren Siyonistlerin Gazze işgali ve zulmü bir ateşkes anlaşması ile son buldu. Bu anlaşmanın altından bir şey çıkar mı? Bu anlaşma başka bir amaç için mi yapılmıştır bilemiyoruz.
Bildiğimiz bir şey var o da savaş kötüdür barış iyidir. ABD Başkanı Sayın Donald Trump’ın soykırımın sorumlusu Netanyahu’ya “Savaşı bitirin.” baskısı ne kadar samimi onu da zamanla göreceğiz.
15 ayın bilançosu çok ağır oldu. Gazze yerle bir oldu. Bütün binalar ve yaşam alanları yıkıldı. Yıkıntıların altında en az 50 bin şehit olduğu tahmin ediliyor. Bir o kadar şehit de zatenbiliniyor.
Filistin İslami Direniş Hareketi HAMAS bir açıklama yaparak, “Gazze’ye yönelik saldırının durdurulması anlaşması, halkımız, direnişimiz, ümmetimiz ve dünyanın özgür insanları için bir zaferdir.” dedi.
Kim ne kazandı, nasıl kazandı, bunun neresi zafer anlamış değiliz fakat şehit olanlar istisna. Bir tek şehitler ve asil davranıp insanlığa ders veren Gazzeliler kazançta.
Ateşkes anlaşması yapıldı fakat Siyonistlere ne kadar güvenilebilir bilemiyoruz ama en kötü barış anlaşması en haklı savaştan bile iyi sonuçlar doğurabilir çünkü savaş başlı başına çok kötü bir şeydir.
Gazze’de adil bir savaş yaşanmıyor. Gazze’de durum çok farklı. Gazze’de eşit güçler arasında bir savaş yok. Dolayısı ile buna savaş bile diyemeyiz. Bu güçlünün orantısız güç kullanarak güçsüz olanı yok etmesi durumudur.
Bu durum dünyanın gördüğü en uzun soluklu, en utanç verici ve bütün arsızların desteklediği organizebir soykırımdır. Bu savaş, maalesef ki Müslümanların aslında fos olduğunun ortaya çıktığı, insanlığın yittiği, huzurun bittiğive alınlara yapışmış kara bir lekedir…
Yukarıda okuduğunuz sütunların buraya kadar olan bölümünüdaha önce yazmıştım. Devamını yazacaktım ki Siyonist zihniyet her zamanki gibi oyunbozanlık yaptıve barışı sabote etti. Yazımız ve barış yarım kalmıştı fakat Trump’ın baskısıyla barış yeniden sağlandı.
Yazının devamını yazacaktım ki Bolu’da yürekleri yakan bir yangın yaşandı. İnancımız din kardeşinin acısını yüreğinde hissetmeyi buyuruyor. Gazze’yi unutmuş değiliz fakat daha yakın ve çok acı veren bu olay bizi hepten perişan etti. İçimiz yanıyor.
Yangın kendi içinde öyle acıklı hikayeler barındırıyor ki; her dinleyişimizde içimiz parçalanıyor. Acıları tarif etmek kelimeler ile mümkün değil, bu acılar karşısında söz kifayetsiz kalıyor. İçimiz kanıyor.
Bir baba düşünün ki evladı 12. kattan atlamak için fikrini soruyor. Bu nasıl bir acıdır? Buna yürek dayanır mı? Bu durumu yaşatanlar yüzünden içimiz kan ağlıyor.
Biz bu acıya dayanamıyoruz, ölenlerin aileleri bu acıya nasıl dayanıyor? Ölenlere rahmet, yaralılara şifa ve ailelerine Allah’tan sabır diliyoruz. Elimizden başka bir şey gelmiyor. Hepimizin canı acıyor. Hepimiz bu acıyı yüreğinde hissediyor.
Bu nasıl mevzuat, bu nasıl yasa ya da yönetmelik ki, yetkinin kimde olduğunu bilemiyoruz? Bu nasıl bir iş ki, sorumlunun kim olduğunu anlayamıyoruz? Bu nasıl bir başıboşluk ki bu acı olayın sorumlusu yok?
Birisi çıkıp “Mevzuata göre sorumluluğum olmasa bile vicdani sorumluluğum dolayısıyla istifa ediyorum!” der mi acaba? Milletimizin acı ile imtihanları bitecek gibi değil. Bu bozuk düzen düzelecek gibi değil. Yazık çok yazık.
“Kamu hizmetinde bir makam işgal edip işini layığı ile yapmayanların Allah belasını versin.” diyenler var, onlar haksız mı? Biz beddua etmeyelim, biz işin ehlini iş başına getirmeyenleri kınıyor ve Allah’a havale ediyoruz.
Bu dünyada kınamaktan başka elimizden bir şey gelmiyor ama iki elimiz ahirette bu sorumsuz ve vurdumduymazların yakalarında olacak.