İnsanlar, şayet belli konularda hassasiyetleri yok ise kendi paralarını istedikleri gibi harcama özgürlüğüne sahip olabilir fakat bu harcanan para kamunun yani milletin parası ise bu parayı harcayan herkes çok hassas davranmak zorundadır.
İktidar Partisi yıllardır israf ve şatafat yüzünden muhalefet partileri tarafından eleştirilmekte. Muhalefet bu konuda haksız da değil, gerçekten de ve maalesef ülkemizde çok büyük israf ve inanç değerlerimize uymayan bir şatafat var.
Biz, bu durumu defalarca eleştirdik çünkü ülke ekonomisi ve milletimiz bu kadar borç kıskacındayken, bu kadar israf olmamalı.
Bu israf sadece kamuda değil vatandaş da büyük bir israf içinde lakin vatandaş belki kendi parasını istediği gibi harcama ve kendi geleceğini ipotek altına alma özgürlüğüne sahip olabilir fakat kamu yöneticileri harcamalarında özgür değil.
Kamu yöneticileri harcama yaparken çok hassas davranmalı ve ince eleyip sık dokumalıdır. Hadi İktidar Partisi yöneticileriyılların verdiği şımarıklık ve özgüven ile müsrif davranıyor diyelim.
Peki Hükümeti ve Ak Parti Belediyelerini müsriflikle suçlayıp iktidara gelmeyi hedefleyen Muhalefetin Belediye Başkanlarının israflarına ne demeli? Henüz iktidar olmadan, sadece iktidara gelme umudunuz doğduğu halde böyle yaparsanız eleştirdiklerinizle sizin aranızda ne fark var ki?
Tabii ki belediyeler sosyal ve kültürel faaliyetler yapacaklar fakat zikredilen rakamlar akıl alır gibi değil. Hiç olmazsa yoksulluk edebiyatı yaparak oturduğunuz koltuklarda böyle davranmayın.
Birde çıkmış “O kadar para değil bu kadar para. Paranın çoğu sahneye gitti.” diye bu durumu savunuyorlar. Özürleri kabahatlerinden daha büyük. Allah aşkına milletin aklı ile alay bari etmeyin.
Bütün dünya ve Türkiye ekonomik olarak sıkıntılı bir süreçten geçmektedir.Ülkemizin her yerinde çok sayıda insanımız sefalet içinde hayatını idame etmeye çalışıyor. Emeklilerimiz yokluk içinde yaşamaya çalışırken bu şatafat nasıl kabul edilir? Nasıl savunulabilir?
En son İzmir’de yaşanan bir olay acı gerçekleri yüzümüze tekrar haykırdı. Derin bir sefalet içinde yaşayan bir ailenin en büyüğü beş yaşında olan beş çocuğu yangında dumandan zehirlenip çileli hayatlarına veda ettiler.
Babanın cezaevinde olduğu ifade ediliyor. Anne çocuklarını yalnız bırakıp hurda toplamaya çıkmış. Kadın çaresiz olmasa çocuklarını kendi başlarına bırakır mı? Devlet belli konularda destek olmuş fakat devlet bile olsa elden gelen ile öğün olmamış demek ki.
Nice aileler sefalet içinde yaşıyor. Bunun nedeni ne olabilir? Yüz yıllık Cumhuriyet, özgürlükler ve demokrasi insanlarımızın hayat kalitesinin yükselmesini sağlayamamış ise bir yerlerde bir terslik yok mudur? Artık bunu sormanın zamanı gelmedi mi?
İşin özü hangi sistemle yönetilirsek yönetilelim, üreten, ahlaklı, vatanını milletini seven ve işinin ehli insanlar yetiştirip, işi ehline vermezsek neyle yönetildiğinizin bir önemi var mı? Kafamızı kaldırsak nice örnekler görebiliriz.
Sayın Özlem Zengin Hanım “Bütün sebepleri paraya bağlamayın. Mesele sadece para değil!” diye buyurmuş. Bu konuda haklı fakat Ak Partinin iktidara gelirkenki taahhütlerinden olan 3Y’nin birisi de yoksulluk ile mücadeleydi.
Yoksulluk denen illeti 22 yıldır ülkeyi yönetip çözemeyenlere bağlamayıp neye bağlamalıyız bilemiyoruz? Ufukta yoksulluğun ve sefaletin nasıl biteceğine dair bir plan, bir ümit görebiliyor muyuz? Belki beş çocuğun ölümü uç bir örnek fakat emeklilerin yaşadığı sefaleti ne yapacağız?
Sayın Zengin haklıdır. Yoksulluğu paraya ve iktidara bağlamayalım, bütün suç bizlerde. Neden mi? Bu olayda ve buna benzer hassasiyetimiz olan birçok meselede bu kadar duyarsız davranıp böyle açıklamalar yapan birini sözcü yapan bir sistemi desteklediğimiz için tabii ki bizler suçluyuz!