Uluslararası ilişkiler üzerine mürekkep yalamış, defalarca bu konuları ve bölge ile ilgili yazılar yazmış birisi olarak Suriye’de neler oluyor anlamakta güçlük çekiyorum.
Şimdilik her şeye ve herkese karşı temkinli duruyorum. Kesin olan bir şey varsa o da zalim Esad döneminin bitmiş olduğudur. Bana göre bunun dışında her şey şimdilik muammadır.
Bugün ortaya çıkan hapishanelerin durumunu yıllar önce Suriye’de cezaevine düşmüş Adem Özköse bizlere anlatmıştı. Hatta “İsrail zindanlarında bile böyle zulüm, böyle işkence olmuyor.” demişti. Baba ve oğul Esadların zulmü uzun sürse de çok şükür bitti.
Ben, meselelere ne A Haber ve türevleri gibi “Şam’ı fethettik.” diye ne de Halk TV ve muadilleri gibi “Biz hiçbir şey yapmadık.” mantığıyla bakıyorum.
Geçmişe göre Suriye’de her halükarda güzel şeyler olacaktır fakat bunun oluşumunda bizim etkimiz ne kadar olacak ya da bize etkisi ne olacak bir öngörüde bulunmak için erken olduğunu düşünüyorum.
Suriye ile ilgili güzel gelişmeler oluyor fakat kaygılarımız da yok değil ama nereyle ilgili kaygımız yok ki? Ülkemiz ile ilgili bile kaygı duyduğumuz konular mevcutken, ne olup biteceği belli olmayan, Suriye’de olabileceklerden kaygı duymamak kafamızı kuma gömmek gibi değil midir?
Gelişmelere bakılınca Türkiye her halükarda İsrail ile komşu olacaktı. Ya onlar gelecek komşumuz olacaktı ya da biz gidip komşuları olacaktık. Peki Şam’a biz mi gittik? Direkt biz gitmesek bile eğit donatını yaptığımız ve bize bağlı olduğunu düşündüğümüz birileri gitti diye düşünüyoruz. En azından şimdilik görüntü öyle.
Yeniden seçilen ABD Başkanı Donald Trump da Esed’in düşüşünde başrolde Türkiye’nin olduğunu, yani Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın etkisinin büyük olduğunu söylüyor. Bu bir övgü mü yoksa altından başka bir şeyler çıkar mı bilemiyoruz.
Trump geçmiş başkanlığı döneminde “Bize ne Kürtlerden, bizim burada ne işimiz var? Artık herkes başının çaresine baksın. ABD askeri Suriye’den çekiliyor.” diyerek realist kararlar almıştı fakat yine de ne yapacağı belli olmayan, güvenilmez bir başkan profili çizmişti. Bundan sonra nasıl bir yol haritası olacak bunu da zaman gösterecek.
MİT Başkanı Sayın İbrahim Kalın’ın, Şam’a gidişi, sembolleşen Emevi Caminde namaz kılışı ve şoförlüğünü de Colani’nin yapışı dünya kamuoyuna nasıl bir mesaj vermiştir, Colani bundan sonraki yol haritasını nasıl belirleyecek, barışçıl adımlar mı atacak yoksa intikam duygusu ile mi hareket edecek, birlikteliği sağlayabilecek mi bunları zaman gösterecek.
Colani’nin üzerinde bizim etkimiz var mı? Ya da ne kadar etkimiz var bunu daatacağı adımlar ile göreceğiz. Mesela Türkiye ile güvenlik anlaşması yapacak mı? Mesela Suriye’nin inşası için bizimle mi yol yürüyecek? Ya da birilerinin iddia ettiği gibi Siyonistlerin çıkarını mı gözetecek, bunu da zamanla göreceğiz.
HTŞ, Türkiye Cumhuriyeti için terör örgütü listesindeydi. Acaba buradan büyük şeytan ABD’ye “Siz yıllarca terör örgütlerini desteklediniz. Eğittiniz donattınız başımıza musallat ettiniz. Bizde şimdi aynını yapıyoruz.” diye bir mesaj mı verilmiştir?
Türkiye lehine çok şey olacaktır. Nihayetinde 12 yıldır misafirimiz olan çocuklar ve gençler bir gün Suriye yönetiminde söz sahibi olacaktır. O zaman bedenen gidememiş olsak bile ruhumuzla bulunduğumuz ve üzerinde emeğimiz olan gençlerin yönettiği Suriye’de gelişmeler lehimize olabilir.
Bazıları “Bu işin sonunda Recep Tayyip Erdoğan prim yapar.” diye meselelere siyasi bakıp güzel gelişmeleri bile yok sayıyor. Bir kesim, “Sınırdan geçen yok, Suriye’ye geri dönen yok. Bunlar hep algı.” diye söylüyor fakat aslında kendileri algı yapıyor…