Serdar ARSEVEN
Köşe Yazarı
Serdar ARSEVEN
 

Yemişim ben senin korkmanı!

Yazdıkça sinirlerim zıplıyor, konuştukça tansiyonum tavan yapıyor! Yazdıkça sinirlerim zıplıyor, konuştukça tansiyonum tavan yapıyor! Bolu Belediyesi’nin İtfaiye Müdürlüğü, otelde sekiz büyük kusur tespit etmiş ama, otel yönetimi ‘denetlenme’ başvurusunu geri çekti diye, bunları içinde tutmuş, hiç bir yere bildirmemiş! Bildirseymiş anında hareke geçilir ve hepimizi yakan o büyük yangın önlenirmiş! Epeyce zaman lafı eveleyip geveleyen, sorumluluğu kıvrak halleriyle tamamen başka yerlere yıkmaya çalışan Belediye Başkanı, son olarak, hem de muhalefete en yakın kanallardan birinde tespit ettiği eksiklikleri bildirmeyen müdürü için “Birilerinden korkmuş olabilir!” filan demez mi! Yok artık, onca vatan evlâdı öldü! Yemişim ben onun, bunun korkmasını çekinmesini! Bir de şurası yok mu işin? Bu işler, oradaki müdürün korkusuna, vicdanına mı bırakılıyor yani? Bu memleketi yönetenler, “eksikliklerin Turizm Bakanlığı’na bildirilmesi” zorunluluğunu getirseydi… Böyle bir yönetmelik maddesi olsaydı, bugün Belediye’nin hukuki sorumluluğu çok daha net olmaz mıydı? Parti ayrımı yapmaksızın, ‘o belediye şu partiden,  bu belediye bu partiden’ demeksizin söylüyorum; Çoğunun ne hallerde olduklarını hepimizin bildiği belediyelere bu kadar mı güveniliyor? Oralardaki “vicdanlara” bu kadar mı itimat ediliyor? Hem sonra… Oralara denetim için giden ekiplerde, sadece belediyenin elemanları mı olmalı? Turizm Bakanlığı’ndan, İl Özel İdaresi’nden, Çalışma ve Sosyal “Güvenlik Bakanlığı”ndan birileri de, “yangın güvenliği” denetimine giden o heyette yer almamalı mı?  Turizm Bakanlığı’nın denetim görevi,  sadece, “odalar, yataklar, lobiler, barlar, meyhaneler, pavyonlar, kumarhaneler, plajlar, şezlonglar, şemsiyeler, havuzlar” gibi “hizmete” bakan taraflarla mı sınırlı olmalı?  Her otel güvenlik bakımından da, periyodik olarak denetlenmemeli mi,  ilgili kurumların, müteselsil-zincirleme sorumlu temsilcileri tarafından? İnsanların belli dönemlerde toplandıkları dağ başındaki alanlarda, sürekli olarak görev yapacak birer itfaiye aracı olsun bulunmamalı mı? Milyarlarca dolarlık getirisi olan bir sektör için, bunlar için kaynak bulabilmenin lâfını etmek bile tuhaf değil mi? Ah bu parti, politika meseleleri… Çözümlerin önlerini tıkayan “politika fanatizmi”! İnsanlıktan zerre nasibi olan, çoluk çocuğun, ailelerin yanarak can verdiği facianın hangi partinin işine geleceğini, hangi partiye zarar vereceğini kalbinin, aklının ucundan geçirmez! Dehşet, dehşet! Bolu Kartalkaya’daki “dev tabut” misali otel cayır cayır yanarken, camlardaki insanların feryatları nasır tutmamış bütün yürekleri yakarken.. Politikadaki tarafların “fanatik” taraftarlarının birbirlerine girmeleri,  “menfaat hesaplarının”, “bağnazlığın” yürekleri nasıl kararttığını, vicdanları nasıl körelttiğini bir kez daha gözler önüne serdi. "Bir kez daha" diyorum; zira, her facianın, felâketin ardından bunları görüyoruz… Otel yangınından bu yana olan da bu… Taraflar sorumluluğu birbirlerine attı, ilk dakikalardan bu yana… Medyanın tarafları, yakın olduklarını koruyup kollamaya,  karşı olduklarına ise “sorumluluğun” tamamını yıkmaya çalıştı… O kadar ki, bu hengamede,  “gecelik bedel” olarak dünyanın paralarını kapan…  Güvenlik için üç kuruş para harcamak gerektiğinde ise, türlü yollara sapan  “sahipler”, “ortaklar” bile gündeme gelmedi uzun süre… Bizler buralardan, sizler oralardan, hep birlikte yüklendik de… Ayıp olmasın diye, şöyle bir girdi onlara da, bizdeki, “merkez” medya! Biz… Hepimiz mesulüz ortadaki facialardan. Ölüm Allah’ın emri; ihmaller, sorumsuzluklar ise hepimizin kabahatleri, suçları… Bizler, medya mensupları olarak, olan bitene seyirci kalıyoruz çoğu zaman. Hatta, daha da ötesinde, gerçeği, “tuttuğumuz tarafla ve fanatik kesimlerle” karşı karşıya gelmemek için eğip büküyoruz. Denetleme görevimizi yerine getirmiyoruz. Yanlışlıkları, ihmalleri pek duyurmuyor, yetkilileri sürekli olarak uyarmıyoruz. Gözümüzü “politik çekişmelere” dikmişiz… Birilerinin söyledikleri  “desteklediğimiz” politikacıları rahatsız edecek gibiyse, hemen cephe alıyoruz. Söylenenler “işimize geliyorsa”, hemen destek vermeye davranıyoruz. Esas olan neyin doğru, neyin yanlış olduğu değil… Neyin kimin işine yaradığı, yaramadığı! Böyle böyle… Durup dönüyor, dönüp duruyoruz! Bu, bir kesim için değil, hemen her kesim için böyle… Adalet… Emrolunduğumuz, öncelikle Adalet! “Ey İnanlar! ALLAH için adaleti gözeterek şahitlik edin. Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletten alıkoymasın!” Evet… Ey inanlar!.. İnanmayanlara değil, inanlara hitap ediyor Rabbim. Yüce Emir bizlere. * Şöyle bir ortamı hayal ediyorum; Bütün  suçluların, hak ettikleri cezaları alacaklarına, bu cezaları hak ettikleri gibi çekeceklerine bütün memleket evlatlarının tam mânâsıyla itimat ettikleri bir ortam… Meselenin burası akıllara bile gelmeyecek… Herkes, müsterih olacak… Bundan başka; kurumların uyum içinde çalışması… Kurumların birbirlerinin ayaklarına basmaması… Yetki karmaşasının olmaması… Merkezi idare, yerel yönetim çekişmesine son verecek düzenlemeler… Göstermelik değil, gerçek denetim mekanizmaları… Bunların hepsi olmaları  gerektiği gibi olacak... Denetleyen kişiler “yanlış” yaptıklarında, hayatınlarının kararacağını bilecekler! Merkezi idare, yerel idare, büyük şehir, küçük şehir, bütün şehir, il özel idaresi, il güzel idaresi… Denetimin şu kısmından şu sorumlu, denetimin bu kısmından şu sorumlu… Böyle karmaşık işler olmayacak… Denetim bir bütün olarak görülecek… Ya belli alandaki sorumluluklar, bir bütün olarak, tek kuruma yüklenecek… Ya da, sorumlu kurumlar birden fazla olacaksa, hepsi, birbirine zincirleme bağımlı olacak. Yani… Belediyenin itfaiyesinin tekelinde olmayacak “ yangın güvenliği” işi… Heyette, başka kurumların sorumluları da olacak. Kâğıdın altına hepsi imza atacak… “Yanlış imza”nın faturası da, her biri için “göze alınamayacak kadar” ağır olacak! * Politikacılar, üzerlerine düşeni yapıp, en caydırıcı kanunları hazırlayacak, hayata geçirecek… Kurumlar arasındaki iş birliğini sağlayacak, her şeyi netleştirecek… Denetim mekanizmalarının aksayan yönlerini görüp, tedbirler alacak… Merkezi idare, özellikle hayati alanlarda, sorumluluğu asla ve kat’a büyük bölümünün ne hallerde olduğunu hepimizin bildiği belediyelere, oralardaki denetleme elemanlarının “tecrübelerine”, “vicdanlarına”, “korkularına”, “ilişki ağlarına” bırakmayacak… Güvenlik, sağlam kazıklara bağlanacak… Güvenlik denetimleri, “tıpkı araç muayenelerinde” olduğu gibi periyodik olacak…   (“Araç muayenelerinde olduğu” gibi, özel sektöre bırakmak gibi bir uygulama olmayacak… Devlet, bu işi üstlenecek! Özelleştirmelere gidilmeyecek!) Görevini ihmal eden, yanlış yapan memur, siyasetçi, iş adamı, iş kadını… Bedelini en ağır şekilde ödeyecek! İnşaAllah böyle olacak günün birinde!
Ekleme Tarihi: 26 Ocak 2025 - Pazar
Serdar ARSEVEN

Yemişim ben senin korkmanı!

Yazdıkça sinirlerim zıplıyor, konuştukça tansiyonum tavan yapıyor!

Yazdıkça sinirlerim zıplıyor, konuştukça tansiyonum tavan yapıyor!

Bolu Belediyesi’nin İtfaiye Müdürlüğü, otelde sekiz büyük kusur tespit etmiş ama, otel yönetimi ‘denetlenme’ başvurusunu geri çekti diye, bunları içinde tutmuş, hiç bir yere bildirmemiş!

Bildirseymiş anında hareke geçilir ve hepimizi yakan o büyük yangın önlenirmiş!

Epeyce zaman lafı eveleyip geveleyen, sorumluluğu kıvrak halleriyle tamamen başka yerlere yıkmaya çalışan Belediye Başkanı, son olarak, hem de muhalefete en yakın kanallardan birinde tespit ettiği eksiklikleri bildirmeyen müdürü için “Birilerinden korkmuş olabilir!” filan demez mi!

Yok artık, onca vatan evlâdı öldü!

Yemişim ben onun, bunun korkmasını çekinmesini!

Bir de şurası yok mu işin?

Bu işler, oradaki müdürün korkusuna, vicdanına mı bırakılıyor yani?

Bu memleketi yönetenler, “eksikliklerin Turizm Bakanlığı’na bildirilmesi” zorunluluğunu getirseydi…

Böyle bir yönetmelik maddesi olsaydı, bugün Belediye’nin hukuki sorumluluğu çok daha net olmaz mıydı?

Parti ayrımı yapmaksızın, ‘o belediye şu partiden,  bu belediye bu partiden’ demeksizin söylüyorum;

Çoğunun ne hallerde olduklarını hepimizin bildiği belediyelere bu kadar mı güveniliyor?

Oralardaki “vicdanlara” bu kadar mı itimat ediliyor?

Hem sonra…

Oralara denetim için giden ekiplerde, sadece belediyenin elemanları mı olmalı?

Turizm Bakanlığı’ndan, İl Özel İdaresi’nden, Çalışma ve Sosyal “Güvenlik Bakanlığı”ndan birileri de, “yangın güvenliği” denetimine giden o heyette yer almamalı mı?

 Turizm Bakanlığı’nın denetim görevi,  sadece, “odalar, yataklar, lobiler, barlar, meyhaneler, pavyonlar, kumarhaneler, plajlar, şezlonglar, şemsiyeler, havuzlar” gibi “hizmete” bakan taraflarla mı sınırlı olmalı?

 Her otel güvenlik bakımından da, periyodik olarak denetlenmemeli mi,  ilgili kurumların, müteselsil-zincirleme sorumlu temsilcileri tarafından?

İnsanların belli dönemlerde toplandıkları dağ başındaki alanlarda, sürekli olarak görev yapacak birer itfaiye aracı olsun bulunmamalı mı?

Milyarlarca dolarlık getirisi olan bir sektör için, bunlar için kaynak bulabilmenin lâfını etmek bile tuhaf değil mi?

Ah bu parti, politika meseleleri…

Çözümlerin önlerini tıkayan “politika fanatizmi”!

İnsanlıktan zerre nasibi olan, çoluk çocuğun, ailelerin yanarak can verdiği facianın hangi partinin işine geleceğini, hangi partiye zarar vereceğini kalbinin, aklının ucundan geçirmez!

Dehşet, dehşet!

Bolu Kartalkaya’daki “dev tabut” misali otel cayır cayır yanarken, camlardaki insanların feryatları nasır tutmamış bütün yürekleri yakarken..

Politikadaki tarafların “fanatik” taraftarlarının birbirlerine girmeleri,  “menfaat hesaplarının”, “bağnazlığın” yürekleri nasıl kararttığını, vicdanları nasıl körelttiğini bir kez daha gözler önüne serdi.

"Bir kez daha" diyorum; zira, her facianın, felâketin ardından bunları görüyoruz…

Otel yangınından bu yana olan da bu…

Taraflar sorumluluğu birbirlerine attı, ilk dakikalardan bu yana…

Medyanın tarafları, yakın olduklarını koruyup kollamaya,  karşı olduklarına ise “sorumluluğun” tamamını yıkmaya çalıştı…

O kadar ki, bu hengamede,  “gecelik bedel” olarak dünyanın paralarını kapan…

 Güvenlik için üç kuruş para harcamak gerektiğinde ise, türlü yollara sapan  “sahipler”, “ortaklar” bile gündeme gelmedi uzun süre…

Bizler buralardan, sizler oralardan, hep birlikte yüklendik de…

Ayıp olmasın diye, şöyle bir girdi onlara da, bizdeki, “merkez” medya!

Biz…

Hepimiz mesulüz ortadaki facialardan.

Ölüm Allah’ın emri; ihmaller, sorumsuzluklar ise hepimizin kabahatleri, suçları…

Bizler, medya mensupları olarak, olan bitene seyirci kalıyoruz çoğu zaman.

Hatta, daha da ötesinde, gerçeği, “tuttuğumuz tarafla ve fanatik kesimlerle” karşı karşıya gelmemek için eğip büküyoruz.

Denetleme görevimizi yerine getirmiyoruz.

Yanlışlıkları, ihmalleri pek duyurmuyor, yetkilileri sürekli olarak uyarmıyoruz.

Gözümüzü “politik çekişmelere” dikmişiz…

Birilerinin söyledikleri  “desteklediğimiz” politikacıları rahatsız edecek gibiyse, hemen cephe alıyoruz.

Söylenenler “işimize geliyorsa”, hemen destek vermeye davranıyoruz.

Esas olan neyin doğru, neyin yanlış olduğu değil…

Neyin kimin işine yaradığı, yaramadığı!

Böyle böyle…

Durup dönüyor, dönüp duruyoruz!

Bu, bir kesim için değil, hemen her kesim için böyle…

Adalet…

Emrolunduğumuz, öncelikle Adalet!

“Ey İnanlar!

ALLAH için adaleti gözeterek şahitlik edin. Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletten alıkoymasın!”

Evet…

Ey inanlar!..

İnanmayanlara değil, inanlara hitap ediyor Rabbim.

Yüce Emir bizlere.

*

Şöyle bir ortamı hayal ediyorum;

Bütün  suçluların, hak ettikleri cezaları alacaklarına, bu cezaları hak ettikleri gibi çekeceklerine bütün memleket evlatlarının tam mânâsıyla itimat ettikleri bir ortam…

Meselenin burası akıllara bile gelmeyecek…

Herkes, müsterih olacak…

Bundan başka; kurumların uyum içinde çalışması…

Kurumların birbirlerinin ayaklarına basmaması…

Yetki karmaşasının olmaması…

Merkezi idare, yerel yönetim çekişmesine son verecek düzenlemeler…

Göstermelik değil, gerçek denetim mekanizmaları… Bunların hepsi olmaları  gerektiği gibi olacak...

Denetleyen kişiler “yanlış” yaptıklarında, hayatınlarının kararacağını bilecekler!

Merkezi idare, yerel idare, büyük şehir, küçük şehir, bütün şehir, il özel idaresi, il güzel idaresi…

Denetimin şu kısmından şu sorumlu, denetimin bu kısmından şu sorumlu…

Böyle karmaşık işler olmayacak…

Denetim bir bütün olarak görülecek…

Ya belli alandaki sorumluluklar, bir bütün olarak, tek kuruma yüklenecek…

Ya da, sorumlu kurumlar birden fazla olacaksa, hepsi, birbirine zincirleme bağımlı olacak.

Yani…

Belediyenin itfaiyesinin tekelinde olmayacak “ yangın güvenliği” işi…

Heyette, başka kurumların sorumluları da olacak.

Kâğıdın altına hepsi imza atacak…

“Yanlış imza”nın faturası da, her biri için “göze alınamayacak kadar” ağır olacak!

*

Politikacılar, üzerlerine düşeni yapıp, en caydırıcı kanunları hazırlayacak, hayata geçirecek…

Kurumlar arasındaki iş birliğini sağlayacak, her şeyi netleştirecek…

Denetim mekanizmalarının aksayan yönlerini görüp, tedbirler alacak…

Merkezi idare, özellikle hayati alanlarda, sorumluluğu asla ve kat’a büyük bölümünün ne hallerde olduğunu hepimizin bildiği belediyelere, oralardaki denetleme elemanlarının “tecrübelerine”, “vicdanlarına”, “korkularına”, “ilişki ağlarına” bırakmayacak…

Güvenlik, sağlam kazıklara bağlanacak…

Güvenlik denetimleri, “tıpkı araç muayenelerinde” olduğu gibi periyodik olacak…

 

(“Araç muayenelerinde olduğu” gibi, özel sektöre bırakmak gibi bir uygulama olmayacak…

Devlet, bu işi üstlenecek! Özelleştirmelere gidilmeyecek!)

Görevini ihmal eden, yanlış yapan memur, siyasetçi, iş adamı, iş kadını…

Bedelini en ağır şekilde ödeyecek!

İnşaAllah böyle olacak günün birinde!

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve 24saathaber.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi