KKTC ile Anavatan Türkiye arasındaki “manevi” bağların iyice zayıfladığına…
İhmallerimizin neticesi olarak büyük bir “kopuş”un yaşandığına…
Oralardaki, “etki ajanlığı” faaliyetlerinin bu kopuşu iyice hızlandırdığına nice yazımızda, nice konuşmamızda dikkat çektik.
KKTC’deki yabancıların özellikle de Siyonistlerin gayrimenkul alımlarının ve farklı yöntemlerle şirketleşmelerinin ne boyutlara vardığına dair yazılarımıza kolaylıkla ulaşabilirsiniz.
Biz konuyu gündeme getirmeye çalışıyoruz ama, ne yazık ki “bizim” medya pek oralı olmuyor!
Neyse…
Onlar için yapacak bir şey yok, biz elimizde olanları değerlendirelim.
Bizden başka önemli tespitlerde bulunanları da gündeme taşıyalım.
Elimizden gelen neyse onu yapalım.
*
Türk Dünyası Yörük Türkmen Birliği Genel Sekreteri Cemal Akkuş’un “Yeniden Kıbrıs Cephesi” adlı çalışmasını daha önce dikkatlerinize sunmuştuk.
Bugün,,,
Bu hassas süreçte…
(Bizim de ilavelerimizle) bir çerçeve çizelim:
- ABD'nin bölge politikaları, son yıllarda İsrail ile olan askeri koordinasyonu artırarak, GKRY'yi de (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) kapsayan yeni bir güvenlik doktrini oluşturmuştur. Bu bağlamda, özellikle İsrail'in Kıbrıs'taki üsleri aktif olarak kullanmaya başlaması, GKRY'ye sağlanan askeri destekler ve ABD'nin Kürt grupları üzerinden Türkiye'ye baskı oluşturma politikaları, yeni bir tehdit dengesinin ortaya çıktığını göstermektedir.
- GKRY, son yıllarda askeri kapasitesini artırma yoluna gitmiş, özellikle İsrail ile askeri iş birliklerini genişletmiştir. İsrail, Kıbrıs'ta hava ve deniz üsleri edinerek Doğu Akdeniz'deki askeri etkinliğini genişletmekte ve Türkiye'nin bölgedeki hareket alanını kısıtlamaktadır. GKRY Savunma Bakanı Vasilis Palmas'ın açıklamalarında vurguladığı üzere, İsrail'in ada üzerinde etkinlik kazanması ve ABD ile ortak çalışmalara hız vermesi, Türkiye'yi çok yönlü bir tehdit ile karşı karşıya bırakmaktadır.
KKTC’YE GİTTİKÇE ARTAN SİYONİZM İLGİSİ
Son yıllarda İsrailli firmalar ve yabancı sermaye KKTC'de büyük çaplı arazi ve mülk alımları gerçekleştirmiştir, KKTC'nin demografik yapısını ve ekonomik kontrol mekanizmasını dönüştürmeye yönelik hamleler yapmıştır. Her ne kadar mülk alımına yasal sınırlama getirilmiş ise de hileli yollarla bu stratejiye devam edilmektedir.
DOĞU AKDENİZ… HAYATİ ÇIKARLAR…
Doğu Akdeniz'de enerji yatakları ve deniz yetki alanlarının belirlenmesi, Türkiye için hayati önem arz etmektedir. GKRY'nin Mısır, Yunanistan ve İsrail ile ortak enerji projelerine imza atması, Türkiye'nin bölgedeki haklarını göz ardı eden bir ortam oluşturmuştur. Kıbrıs'la olan bağların zayıflaması, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de sınırlanmasına ve bölge dengesinin Türkiye aleyhine değişmesine neden olabilir.
KIBRIS’A YENİ POLİTİKALAR LÂZIM
Kıbrıs, Türkiye'nin gelecekteki jeopolitik pozisyonunu belirleyecek en kritik cephelerden biri haline gelmiştir. ABD'nin İsrail ile birlikte GKRY'yi bir askeri ve stratejik merkez haline getirmesi, KKTC'de giderek artan yabancı mülk edinimleri ve ekonomik hamleler, Türkiye'nin aktif bir Kıbrıs politikası belirlemesini zorunlu kılmaktadır.
Türkiye'nin, Kıbrıs'taki varlığını güçlendirmek, KKTC'nin siyasi ve ekonomik bağımsızlığını perçinlemek ve Doğu Akdeniz'deki hak ve menfaatlerini korumak adına yeni bir strateji belirlemesi elzemdir. Bu noktada, KKTC'nin Türkiye ile birleşmesi ve tek bir devlet olması gerekliliği de önemli bir alternatif olarak değerlendirilmelidir. Böyle bir birleşme, uluslararası hukuki prosedürler çerçevesinde gerçekleştirilmeli, Türkiye ve KKTC arasında sıkı bir diplomatik süreç işletilmelidir. Aksi halde, bölgede oluşturulan yeni dengenin Türkiye aleyhine dönüşmesi, sadece Kıbrıs'ta değil, bütün Doğu Akdeniz'de etkisini gösterecektir.
-Son zamanlarda Kıbrıs’ın gündemine getirilen “Başörtüsü yasakları” ve “kaset gündemi üzerinden verilmek istenilen Siyonist mesajları” meselelerine dikkat etmek ve KKTC'ye olan Türkiye ilgisini iyice arttırmak şarttır.
Zira…
Kıbrıs, Türkiye için sadece tarihi bir miras değil, aynı zamanda gelecekteki jeopolitik bağımsızlığının anahtarıdır.
MEDYAMIZ VE SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİMİZ NİÇİN BU KADAR İLGİSİZ KALDI?
KKTC’nin bugün ne büyük problemlerle karşı karşıya olduğunu…
Bizim taraftaki “Maneviyat Zemini”nin iyice kaydırıldığını..
Kıbrıs Türklerini “Yunan Soykırımı”ndan kurtaran Devletimizin, daha sonraki yıllarda bu konuya yeterince ilgi göstermediğini…
Karşımızdaki tabloda bu “ilgi eksikliğinin” büyük rolünün olduğunu biliyoruz ve her fırsatta dile getiriyoruz.
Bununla birlikte, sadece Kamu’nun ilgi eksikliğinde değil problem.
Medyamız ve sivil toplum örgütlerimiz de öyle.
Bizim medya, kabaca ikiye ayrılmış durumda:
Bir tarafta iktidar ne yaparsa yapsın alkışlayanlar…
Diğer taraftaysa iktidar ne yaparsa yapsın yuhalayanlar.
Hiçbir iktidar her şeyi doğru yapamaz, her şeyi de yanlış yapmaz.
Medya organlarının aldığı pozisyon daha çok “ehven- şer” bakış açısından ve “çıkar ilişkilerinden” kaynaklanıyor.
Arada gerçekleri olduğu gibi anlatmaya çalışanlar var ama, onların sesi de, bu “ikili çekişme ortamında” pek duyulmuyor.
Sivil toplum örgütlerine gelince…
Onların da durumu üç aşağı yukarı medyanın durumu gibi.
Onlar da, ince hesaplar yapıyorlar…
Hepsi değil ama geneli böyle.
Bu genel dışında kalanlar ise “destek” görmedikleri için “birkaç kişinin sırtında yürütülmeye çalışılan” yapılar olarak devam ediyorlar.
Böyle bir ortamda, Kıbrıs gibi, “istiklâl ve istikbalimizin” anahtarı niteliğinde olan meselemiz bile güme gidebiliyor.
Tabii, biz duruyoruz diye eloğlu durmuyor.
Görüyorsunuz işte Kıbrıs’ta olan bitenleri!
Biz, bu sıkıntılı ortamda “Kıbrıs İkinci Filistin Olmasın!” başlığı altında mesajlarımızı vermeye çalışıyoruz işte.
*
Bu konuya abanmaya devam edeceğiz Allah’ın izniyle.
Hiç kimseden dünyevi beklentimiz olmadığı için rahatız şükür.
KKTC meselesi gündemimize iyice yerleştiğinde ve hem Devletimiz, hem medyamız, hem de sivil toplum örgütlerimiz bu konuda üzerlerine düşenleri tam olarak yaptığında iyice rahat olacağız!